Bir Peru filminde izlemiştim. SÖZ ULAĞI diye bir gelenekleri var. Bir anlamda “ELÇİ” filmde bir ulak katlediliyor. Diğer tüm SÖZ ULAK temsilcileri toplanıyor ve bu geleneği bozan için gereken cezayı konuşuyorlar. O sırada ileri gelenlerden birisi şöyle diyor. “Söze karşı şiddet uygulandığında o şiddete neden olanlar geleneğe uygun olarak cezalandırılır.” Öylede yapıyorlar ve o suçu işleyen aile diğer SÖZ ULAKLARI tarafından ağır biçimde cezalandırılıyor. Bu gelenekte ulaklık, saygın ve kutsal bir sorumluluk. Hayatı pahasına insanlar toplumun arasındaki en zor meselelerde bile aracılık yapıyorlar ve toplumun dirliğini birliğini korumaya çalışıyorlar. Onların sayesinde savaşlar, karışıklıklar, sorunlar, kırgınlıklar, küskünlükler çözüme kavuşturuluyor. Söz ulakları bir anlamada toplum maneviyatında dokunulmazlar. Bizde de zaman zaman bu tür statüler oluşturuluyor!.. “Bilim Kurulu, Akil Adamlar” gibi. Ama hepsi etkisiz eleman ve sadece zaman kaybı. Ortada somut olarak çözebildikleri hiçbir sorun yok. Çünkü gücünü toplum değerlerinden, örflerinden, adetlerinden, gelenek ve göreneklerinden almıyorlar. Bir proje gereği kuruluyorlar ve sadece sistemin başında kim varsa kendilerini ona karşı sorumlu hissediyorlar. Yani bu tür işlerde hiçbir zaman toplum menfaati gözetilmiyor.
Geçen hafta bu ülkede bir partinin genel başkan yardımcısının canına sokak ortasında kastettiler. İçişleri bakanlığı ciddiye alınacak hiçbir açıklama yapmadı. Boğaziçi öğrencilerinin evlerine yapılan türden, kameralar eşliğinde bir operasyon görmedik. Hatta ülkenin sözüm ona ana akım medyasında, Fahrettin Altun açıklama yapana kadar tek kelimelik bir haber bile yapılmadı. Eskiden olsa bu tüm basın dünyası için büyük ve önemli bir haberdi. Olay yerinden canlı yayınlar yapmak için bu kuruluşlar birbirini ezerlerdi. Şimdilerde hepsi ölü taklidi yapıyorlar. Oysa bu saldırıyı gerçekleştirenler yüzlerini gizleme gereği bile duymamışlar. Belli ki birileri tarafından organize edilmişler. Birileri tarafından kollanıyorlar. Ellerinde sopalar, silahlar öldürürcesine dövüp sonra da elini kolunu sallayarak kayboluyorlar. Ne gariptir ki emniyet bu şahısları teşhis edemiyor. Bulamıyor!.. Bulsalar bile sadece ifadeleri alınıyor. Tıpkı Çubuk’ta Kemal Kılıçdaroğlu’nu linç etmek isteyenlere kahraman muamelesi yapıldığı gibi. Bu terörü estirenler bulunamazken, Boğaziçili öğrenciler anayasal haklarını kullanarak, şiddet içermeyen, barışçıl protesto haklarını kullandıkları için, hemen kimlikleri tespit edilip, sabaha karşı yataklarından kaldırıp alındılar.
Bütün bu vahim olaylar yaşanırken İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’dan ses yok. Sayın Devlet Bahçeli’den bir açıklama yok. Sayın Cumhurbaşkanımızdan da ses yok. Bu sessizlik aslında o kadar çok şey söylüyor ki. Herkes anlıyor zaten.
AKP’nin tek başına iktidar olma imkanını kaybettiği seçimleri hepimiz çok net hatırlıyoruz değil mi? Vatandaş koalisyon yapın, ortak akılla, uzlaşmayla ülkeyi yönetin dedi. Bu gerilim dilinden yorulduk dedi. Peki vatandaş böyle dedi de ne oldu? Yaklaşık 40 gün istikşafi (Böyle acayip kelimeler icat ediyorlar. En iyi yaptıkları da bu zaten. İnsan söyleyemiyor bile) görüşmeleri adı altında ülke oyalandı. Normal şartlarda birinci sıradaki parti hükümeti kuramadığında, Cumhurbaşkanımız hükümeti kurma görevini ana muhalefet partisine verir. Ama öyle olmadı. O 40 gün boyunca bu ülkede Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanmış katliamlardan daha büyükleri yaşandı. Her yerde bombalar patlamaya, yüzlerce insan aynı anda katledilmeye başlandı. Ve Sayın Erdoğan çıktı “tekrar seçim” açıklaması yaptı. Sonrada “Bana 400 vekil verin bu iş bitsin” dedi. Ve yaratılan bu korku ve baskı iklimi ile seçimlere gidildi ve vatandaşlardan istenilen alındı. İktidarın oyları eriyor. Acaba tekrar aynı oyun mu sahneleniyor diye insanın aklına gelmiyor değil. Aslında bu durumlar aynı zamanda bir erken seçimin çanları gibi.
Yaşanmakta olan derin ekonomik kriz ve salgın gibi yayılan yoksulluk yüzünden toplum delirmenin eşiğine geldi. Vatandaş’a vergi, ceza, zam dışında hiçbir şey veremeyen iktidar, İtibarından da tasarruf etme gereği duymuyor. Yine yandaş müteahhitlere, vakıflara ihaleler, saraylar, araziler…
Cumhur İttifakı’nın gerçek oy oranları %35’in bile altını görmeye başladı. Anket firmaları korkudan bu oranları 10 puan yüksek tutuyorlar. Ama Cumhurbaşkanı’nın kendi yaptırdığı anket sonuçları önlerine geldikçe öfkeleniyorlar, daha de sertleşiyorlar, siyaseti gerginleştiriyorlar. Artık tek kaygıları kendi bekaları. Erken ya da vaktinde vatandaş sandığa gidecek ve gereken cevabı verecektir. Demokrasilerde iktidarları getirende, götürende vatandaştır. Bunun dışında hiçbir şeyin hükmü yoktur. Allah ülkemizin ve milletimizin yardımcısı olsun.
Birkaç konuyu daha paylaşarak bu haftaki yazımı noktalamak istiyorum. Kurayla Menemen Belediye Başkan Vekili seçilen sayın Aydın Pehlivan’ın ilçemiz için yapacağı her türlü faydalı çalışmalarında kendisini destekleyeceğiz. Menemen’in menfaatine olmayan durumlarda ise daha önce de olduğu gibi Menemen ve Menemenliden yana olacağız.
Önümüzdeki günlerden itibaren stüdyoda yapacağım programlara odaklanacağım için her hafta hiç aksatmadan yazdığım yazılarımı 15 günde bir sizlerle paylaşabileceğim. Yeniden her hafta yazabileceğim bir imkân oluşuncaya kadar bu sorumluluğu sevgili yazar arkadaşlarım paylaşacaklar.?
Saygılarımla
Yazdır
Önceki sayfa
Sayfa başına git
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |