Sanırım bu haftaki yazıma Menemen tombala Başkanlık seçimleriyle başlayacağım.
AKP ne yaptı, etti sonunda muradına erdi.
İşin böyle olacağı sorunun patlak verdiği ilk günden belliydi.
Defalarca yazdım. Geçmişte bu tür durumlarda ne tür sorunların yaşandığını, insanların zaafları ve egolarının zaman zaman partililiklerinin önüne geçtiğini…
Ama kimin umurunda. Herkes her şeyi o kadar çok biliyor ki!..
Acaba bu olay tersten yaşansaydı ne olurdu diye düşünüyor insan.
İşin aslı zaten böyle bir operasyon yapılmazdı!.. Ama biz yine de yapıldığını düşünelim. Örneğin Menemen’de AKP iktidar olsa ve böyle bir hukuki süreç başlatılsaydı, AKP meclisteki ittifak çoğunluğuna güvenerek seçime gitse ve eşit çıksaydı. Tombalayla yine kendilerinin adayı kazansaydı. CHP’de; AKP’nin iddia ettiği gibi usul hatası var diyerek itiraz etseydi. Mahkeme bu kadar hızlı ve bugünkü kararı verir miydi? Bu bir cevap gerektiriyor mu? Elbette.
Türkiye’de adalet var, hukuk var. Ama iktidar için... Gerisinin adalete ve hukuka ihtiyacı yok ki.
Buradaki asıl mesele;
AKP ya da bugün Başkanlığa vekalet eden Aydın Pehlivan değil.
Yerel seçimler öncesi CHP Genel Merkezi’nde aday adayları arasından adayları seçip, belirleyenlerin kimler ve kriterlerinin neler olduğudur?
Bugün İzmir’de Belediye Başkanlık koltuğunda CHP adına oturan çok sayıda başkanımız var. Çoğu ciddi ithamlarla karşı karşıyalar. Bazılarının ciddiye alınması gereken dosyaları var. Diyebilirsiniz ki AKP Belediyelerinde ve kadrolarındaki yolsuzlukların yanında bunlar devede kulak bile değil!.. Olabilir. Ama benim sorunum şu an için onlar değil.
Benim sorunum; üyesi olduğum, oy verdiğim, iktidar olmasına katkıda bulunduğum partim, onun karar vericileri ve seçilmişleri.
Menemen’de tüm bu sorunların patlak vermesine neden olan Serdar Aksoy hukuk önünde hesabını verecektir. Yarın ne olur, bu konu onun açısından nasıl sonuçlanır bilemem. Ama onun atanması konusunda canhıraş mücadele verenlerin de kimler olduğunu genel olarak herkes biliyor.
İlçemizde bu tür olayların tekrar yaşanmaması, Menemen halkının daha fazla mağdur edilmemesi için, genel merkezdeki aday belirleme biçiminin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Tabii bu işin en doğrusu her ilçenin kendisi için üye bazında en uygun adayı belirlemesi ile olur. Yani ön seçim.
Elbette ki şu aşamada Menemen Belediye Başkan Vekili olarak bu sorumluluğu yürüten
Sayın Aydın Pehlivan’ın Menemen için yapacağı tüm olumlu çalışmalarını da destekleyeceğim...
İktidarın seçilmişleri bu konularda yanlış yapıyorlar ve bugünün koşullarında herhangi bir işlem görmüyorlarsa yarın görmeyecekleri anlamına gelmez. Sonuçta devletimiz kayıt tutar. Her şey devletimizin hafızasına işlenir. Gün gelir, devran döner, bugün işlemeyen adalet, hukuk yeniden işlemeye başlar. Tüm bu dosyalar yeniden açılır. Hukuken olması gereken neyse o olur.
Bu haftaki yazımın asıl konusu işsiz ve devletimize borçlu gençlerimiz.
Pek çoğumuz, çocuklarımız okusun, bir iş güç sahibi olsun diye üstümüzden, başımızdan, boğazımızdan kıstık. Bin bir fedakârlık ve hayallerle onların ilkokula, ortaokula, liseye sonrada bir üniversiteye yerleşebilmeleri için çırpınıp durduk. Yeter ki çocuklarımız okusun.
Onlar üzüldüklerinde üzüldük, mutlu olduklarında mutlu olduk. Hiçbir şeylerini eksik bırakmamak için kendimizden eksilttik. Çocuklarımız üniversiteyi kazandı.
Gittik onlara ev tuttuk ya da bir yurda yerleştirdik. Eğitimleri için gerekli olan ne varsa almak için krediler çektik, borçlar aldık. Ama çocuklarımızı hiç eksik bırakmadık.
Onların canı sıkılmasın, dikkati dağılmasın, derslerinden ve arkadaşlarından geri kalmasınlar diye hep yanlarında olduğumuzu hissettirdik. Yaşadığımız zorluklardan etkilenmesinler diye zorumuzu, zorluğumuzu hiç göstermedik, paylaşmadık. Yıllar geçti.
Bir umutla çocuklarımızın mezun olup hayata atılmalarını umduk. O da olmadı.
Çocuklarımız okullarını bitirip işsiz kaldılar. Meslekleriyle ilgili bir iş imkânı bulamadılar.
Bu sefer de çaresizce KPSS’ye hazırlandılar. Her zamanki gibi onların yanlarında durmak için elimizden ne geliyorsa yaptık. Tabii bu arada çocuklarımız büyüdüler.
Ailelerinin eline bakmaktan, onlara yük olmaktan rencide olmaya başladılar.
KPSS’den yüksek bir not alıp bir kamu kurumunda işe başlama, para kazanma, yuva kurma hayalleri vardı. Pek çoğu KPSS’den oldukça iyi not aldılar. Ama bu defa da mülakatlarda eften, püften gerekçelerle elendiler. Artık çocuklarımız hayal kırıklığı, moral bozukluğu ve depresyonun eşiğinde. Kendilerini işe yaramaz, ailelerinin sırtında yük gibi görmeye başlıyorlar. Yetmemiş gibi önlerinde askerlik ve devletin verdiği kredileri geri ödeme baskısı var. Ailelerde, çocuklarda devletin bu tavrı karşısında çaresiz. Devletimiz aileleri tarafından olağanüstü fedakarlıklarla yetiştirilmiş, ülkemizin geleceği olan çocuklarına elbette ki sahip çıkmalı. Üç beş müteahhitte değil. Çocuklarımızın yarına bir nebze umutlu başlamaları için kredi borçları silinsin. Çünkü bu umursamazlık tüm evlatlarımızın ve ailelerinin canını acıtıyor. Çocuklarımız artık sus pus. Sessiz. İçin için öfkeli. Umutsuz. Fazlasıyla mutsuz.
Çoğu hayallerinden bile vazgeçmişler. Çaresizlikten yurt dışında bir gelecek arayışındalar.
İşte devletimiz tam da böyle zamanlarda lazım. Çocuklarımız işsiz, güçsüz çaresizken kapılarına kredi borcunu öde diye memurlar göndermeyerek, hiç olmazsa bu kadar olumsuzluğun içerisinde iyi bir şeyler yapmış olacak. Belki sizlere kızgın vatandaşlarımızın bir kısmı sizi affederler.
Yazımı hayatımızın tadı, tuzu, neşesi, sempatisi, melodisi olan güzel insanlarından bahsederek toparlamak istiyorum. Romanlar…
Dünyanın en renkli topluluğudur Romanlar.
Ve tabii en çok ihmal edilenlerde onlar. Küçümsenen, en zor koşullarda hiç şikâyet etmeyenlerde... Romanlar dünyanın tuzu biberi, baharatı gibidirler. Varken varlıklarının yeterince anlamasak da, yokluklarında hayatımızda kocaman bir boşluktur onlar.
Genelde göçebe yaşadıkları için eğitimden, hizmetten, temsilden hep uzak ve eksik kalmışlardır. Pek çok coğrafyada hala göçebe hayatlarına keyifle devam edenlerde epeyce fazladır. Belli ki bir yere bağlanmak, hareket etmemek, yeni yerler, yeni insanlar görmemek, tanımamak onları sıkıyor. Kırık dökük arabaları, nostaljik at arabaları, rengarenk takıları, kıyafetleriyle, enstrümanları, festival gibi düğünleri ve fıkır fıkır müzikleri, güzel esmer kızları, yanık tenli, yakışıklı delikanlılarıyla masalımsı bir duygunun gerçek yaşama serpiştirilmiş insanlarıdır Romanlar.
Onlar olduğu için dünyada hala güzellik, mutluluk, neşe adına bir şeyler var.
Onların sayesinde hayata dair güzellikler dünyanın her noktasında yaşanıyor ve insanlara bulaşıyor. Tıpkı bir arının konduğu çiçeklerden aldığı polenleri başka yerlere taşıması, bulaştırmasıyla her seferin de doğanın yeniden canlanan, yeşermesi gibi…
Pek çok şeyi az olsa da, insanlığı, neşesi, hayalleri, ezgileri bol insanlardır Romanlar.
Bugün pek çok roman, pek çok klasik filmin gerçek kahramanları onlardır.
Onlar olmasa şairler, yazarlar, senaristler, müzisyenler kimden ilham alırlardı?
Gerçekten ilham veren bir hazinedir Romanlar.
Onlar dünyanın serveti, insanlığın mirası ve emanetidir.
Her insanın hayatında Roman bir dostu, arkadaşı, komşusu olmalı.
O zaman hayatınızın tadı tuzu var demektir. Ama artık onlarında yaşadıkları yerlerde sahiplenilmesi, desteklenmesi, önemsenmesi gerekiyor.
Bu eksiklerin, ihmallerin giderilmesi hepimizin ortak sorumluluğu …
Hayatın güzel yanlarını da görmek, paylaşmak önemli. ?
Aksi takdirde hayat çekilmez bir eyleme dönüşür...
Sevgi ve Saygılarımla
Yazdır
Önceki sayfa
Sayfa başına git
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |
|
|||||
|