Şu son 20 yıldır en çok duyduğumuz şu eski Türkiye’yi bir hatırlayalım istiyorum. Sonra da takdiri size bırakayım istiyorum.
Ben ne olduğunu yazmaya çalışayım isterseniz.
Evet koalisyonlar vardı. Belki uzun soluklu olmuyorlardı ama ortak akılla, demokrasinin gereği olarak oluşuyorlardı. Bir uzlaşma noktası bulduklarında asgaride herkes memnun oluyordu. Yapamadıklarında ise yine demokrasinin gereği olarak vatandaşa gidiyorlardı. Onlar takdir ediyordu.
Cumhurbaşkanı vardı. Okulda öğretilirlerdi. İsimlerini bir çırpıda sıralardık. Onlar bu ülkenin babası sayılırdı. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra tüm siyasi ilişkilerini keserdi. Siyaset yapmazdı. Taraf olmazdı. Adaletli hareket ederdi. Siyaset üstüydü. Sadece ombudsman gibi görev yapardı.
Meclis vardı. Yine liderler önemliydi. Ağırlıkları vardı. Ama vatandaş seçtiği vekile gider taleplerini ulaştırır, vekilde mecliste vatandaş adına çıkar bu talepleri seslendirir, sonrada takip ederdi. Milletvekilleri, bakanlar yanlış yaptıklarında istifa ederlerdi. Çünkü istifa etmek, özür dilemek erdemli bir davranıştı. Hükümetler başarısız olduklarında, aklanamadıklarında düşerlerdi.
Meclis başkanı bir partiden seçilirdi ancak o partinin değil, tüm meclisin başkanı olurdu. Tüm meclisin hakkını hukukunu korurdu. Haksızlığa, adaletsizliğe. Saygısızlığa müsaade etmezdi. Ülkenin en güçlü makamını temsil ettiğini bilir ve onun ağırlığına uygun davranırdı. Seçilmişleri atanmışlara harcatmazdı.
Evet o zamanda zamlar vardı, enflasyon vardı. İşsizlik vardı. Yoksulluk vardı. Ama komşuluk, insanlık ve dayanışma da vardı. İnsanların birbirine sevgisi saygısı vardı.
Hukuk adalet yine ağırdı, aksaktı ama çoğu zaman doğru kararlar verirlerdi. Hakimler, savcılar yine birileri tarafından atanırdı ama görevlerinin yüce Türk Milleti adına olduğunu bilirlerdi. Ettikleri yeminleri önemserlerdi. Hata yaptıklarında istifa ederlerdi.
Genel seçim dönemlerinde önemli bakanlıklar seçim tamamlanıncaya kadar herhangi bir eşitsizlik olmasın diye görevlerini siyasi olmayan bürokratlara bırakırlardı. Yüksek Seçim Kurulu her şeyin üstündeydi.
Türk Silahlı Kuvvetleri ülkenin güvenliğinden sorumluydu. Bundan hiç kimsenin kuşkusu yoktu. Askere gitmek, asker olmak çok şerefli bir görevdi. Gidemeyenler bunun utancını ömür boyu yaşarlardı. Polis ve jandarma ülkenin iç huzurunu sağlardı. Zaman zaman sorunlar yaşansa da yine de onların varlığı güvende olmak açısından önemliydi.
Bekçiler vardı. Onların çaldığı düdük iyi gelirdi. Postacılar vardı. Onların yolları gözlenirdi. Bakkallar vardı. Bir ay boyunca paranız olmasa da sizi idare ederlerdi. Dostluklarımız vardı, düşmanlıklarımızda, kırgınlıklarımızda ama hepsi anlamlıydı. Bütün bunları aşmamız için büyüklerimiz vardı. Gerçekten büyük.
Çocuklarımız vardı. Yarınlarımız, umutlarımız, gözümüzün nuru çocuklarımız. Atatürk’ün geleceğimiz dediği çocuklarımız. Cemaatlere, tarikatlara, yasa dışı oluşumlara, terör örgütlerine malzeme yapılmasın diye devlet okulları, devlet yurtları vardı. Kaliteli ve karakterli öğretmenler vardı.
Anayasa Mahkemesinin kararlarını eleştirirlerdi. Anayasa üyelerini kimse tanımazdı. Buna ihtiyaçta duymazlardı. Çünkü onlar bu işi en iyi bilenler ve en doğru kararları verenlerdi. Mahkemeler, hakimler savcılar yanlış kararlar bile verseler Anayasa Mahkemesi mutlaka bunu düzeltirdi. Çünkü onlar Anayasa Mahkemesiydi.
Evet eski Türkiye’de yolsuzluk, hırsızlık, soygun, rüşvet te vardı. Ama insanlar bunları duymaktan da, muhatap olmaktan da utanırlardı. O yüzden bu işleri yaptıkları için cezaevine girenler adi suçlu olarak tarif edilir, aşağılanırlardı. Fikirlerinden, mücadelesinden dolayı içeriye girenlerse siyasi suçlu olarak tarif edilir, saygı görürlerdi.
Patronda vardı, işçi de, yoksul da, çiftçi de, amele de. Ama hepsinin anlaşılabilir bir çabası vardı. Patronların fabrikaları, çalışanları vardı. İşçilerin sendikaları, hakları vardı. Kimin ne kazandığı ne istediği belliydi. Herkes onun mücadelesini veriyordu. Haksız kazanç elde edenlerde vardı. Basın medya tam anlamıyla olmasa da özgürdü. Haberleri yapılıyordu. Vatandaş öğreniyordu. Tanıyordu. Zamanı geldiğinde cezalandırıyordu.
Türkiye, dünyada kendi kendine yetebilen bir tarım ülkesiydi. Köylü çiftçi önemliydi. Onları desteklemek için kurulmuş bir banka (Ziraat Bankası) bile vardı. Köylü çiftçi bu bankada ayrıcalıklıydı.
Eski Türkiye’de her şey yoktu ama mutlu olmak için çok şey vardı. Saz vardı, söz vardı, huzur vardı. Umut vardı, mücadele vardı, örgütlülük vardı. Tertemiz inanç vardı, ibadet vardı. Tencere vardı, tabak, çanak, çömlek vardı. Sofrasında paylaşabileceği bir parça ekmeği, soğanı, çayı, çorbası vardı. Her evde olamasa da tüp vardı, ocak vardı, fırın vardı, buzdolabı vardı, çamaşır makinası vardı, televizyon vardı, radyo vardı, video vardı…
Utanma duygusu vardı, ar vardı, namus vardı. Yaşa ve bilgiye saygı vardı, hürmet vardı. Kendisi gibi düşünmeyen komşusunu, kollamak korumak vardı.
O beğenmediğimiz Türkiye de özlediğimiz ne çok şey varmış. Yaz yaz bitmiyor. İnanın bunlar aklıma gelenlerin binde biri kadar. Gerisini siz toparlayın isterseniz.
Sevgi ve Saygılarımla.
Yazdır
Önceki sayfa
Sayfa başına git
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |