Bizim işimiz gözlemlemek, dinlemek, yazılmaya ve haberleştirilmeye değer bir şey varsa onu dikkate almak, tarafsız bir biçimde uygun bir dille nezaket kurallarını aşmadan ifade etmek.
Yazılarımdan zaman zaman rahatsız olanlar oluyor. Aslında bu çok normal bir durum.
Bizim işimiz bir yönüyle de rahatsız etmek. Çünkü rahatsız etmeden kişilerin neden olduğu durum ile ilgili uyaramıyorsunuz.
Daha önceki yazılarımdan bazılarından sayın Serdar Aksoy da rahatsız olmuştu.
Hakkımda savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu.
İfadeye çağrıldım. Gittim ve ifademi verdim.
Hafta başında da savcılığın bu şikayetle ilgili takipsizlik kararı bana ulaştı...
Olur böyle şeyler.
Ben yine gördüklerimi yazmaya, uyarılarımı yapmaya devam edeceğim.
Yine bu hafta Menemen Belediyesi ile ilgili haberler paylaşıldı.
İddialar ve gelişmeler ciddi.
Biz bu konuların gelecekte büyük sorunlar doğuracağını uygun bir dille defalarca anlatmaya çalıştık. Ama güç zehirlenmesi böyle bir şey sanırım.
Her türlü kötülüğü ve yanlışı yaparken bile, bunları yapma diyenler kötü,
kendisinin iyi ve doğru olduğunu sanıyor insanlar…
Oysa Menemen’in, Menemen Belediyesi’nin gündem olabileceği, keyifle konuşulacağı, hayranlık uyandıracağı, takdir edileceği o kadar çok konu ve çalışma alanı var ki…
Yani Menemen doğru ellerde işlendikçe değerlenen zengin bir madendir.
Ama biz hep olumsuzluklarla can sıkıcı konularla gündemde kalmayı başarabiliyoruz.
Belki birilerine göre bu da bir başarıdır!..
Neyse bu konuları şimdilik daha fazla açmak istemiyorum.
Sanırım bu meseleler parti ve savcılık tarafından takibe alınmış. Sadece yazık…
46 madden oluşan 7256 sayılı Torba Kanunu;
17 Kasım Salı günü Resmî Gazete‘de yayınlanarak resmileşti.
Uygulama tebliği on gün içinde çıktıktan sonra uygulama resmen başlamış olacak.
Ancak; bu tür kanunlar vatandaşlarımıza oldukça karışık geliyor.
O yüzden kendi durumlarını anlayabilmek için kafalarında pek çok soru beliriyor. Haklılarda. İşim gereği (Mali Müşavir) bu konuları oldukça detaylı biliyorum.
Elimden geldikçe sorularını bana iletebilen vatandaşlarımıza yardımcı da oluyorum.
Ama anlaşılan bu konuyu; bana ulaşabilenlere tek tek cevap vermek yerine, önümüzde ki haftadan itibaren birkaç yazımı bu Kanuna ayırmam gerekecek…
Kanundan faydalanma süresi ve kriterleri netleşti.
Yine de mesleki yoruma muhtaç yanları var.
Bunlar konusunda da önümüzdeki hafta başlayarak bölümler halinde anlatmaya çalışacağım. Hayırlısı olsun.
Tabii bir yanımızla da hala canımızı yakan İzmir Depremi’nin etkisindeyiz.
Deprem sırasında çöken binaların enkazları kaldırıldı. Kaybettiğimiz canlarımızı toprağa verdik. Sayısız bina hasar gördü. Tamamı boşaltıldı.
Hala insanlar parklarda incecik çadırlarda yaşıyor. Kış geldi. Havalar soğudu.
Çoğu insanın işyerleri deprem sırasında ya da sonrasında toz duman oldu.
Çalışma ve yaşama enerjileri azaldı.
Mutsuzluk, depresyon ve toz bulutu gibi kentimizin üzerine çöktü.
İlk birkaç gün bütün bakanları deprem bölgesinde gördük. Tüm ekranlarda enkazdan çok onları izledik. İnsanlar can derdindeyken hepsi konvoylarıyla gelip, açıklamalar yapıp, pozlar verdiler. Sonra da gittiler.
Verdikleri hiçbir sözün yerine getirilmediğini de; evini, işyerini kaybedenlerin isyanlarından öğreniyoruz.
Prosedür, prosedür, prosedür…
Sanki her sorun gibi bu konuları da her an değiştirilen gündemleri arasında unutturup, eritmeye çalışıyorlar gibi bir hal var.
Aslında ülke olarak bu durumlara da alıştırıldık.
Daha da kötüsü depremde hasar gören binaların yıkımlarında yaşanıyor.
O binalarda evi, işyeri olanlar, orada doğup büyüyenler, bir sürü hatırası, eşyası, bin bir fedakarlıkla alınmış eşyaları, bir iş makinasının darbesiyle yerle bir oluyor.
Emin olun yaşanan şey en az depremin yarattığı yıkım kadar can yakıyor.
İnsanlar, binalarının karşısına geçip gözyaşları arasında bu yıkımı kaydediyorlar.
Çünkü yıkım ve enkaz işlemleri tamamlandıktan sonra ortaya çıkan manzara, bu acıya yakınlığı olmayanlarda yarattığı duygu, sanki buralarda hiç böyle hayatlar olmamış, yaşanmamışçasına silinip gidiyor.
İşte belki o yüzden insanlar, yuvalarının yerle bir edilişinin kamera kaydını yapıyorlar.
Bu konu çok hassas. İnsanların ruh halleri iyi değil.
Tasviyem; en azından yıkım bölgesinin etrafına bu görüntüleri en aza indirecek biçimde bir bariyer düzen oluşturulması…
Bir yandan herkesin gözü önünde bu yıkım sürerken, bir yandan da insanlar hayatlarına adapte olabilmek için, her gün bu enkazların önünden mutsuz, umutsuz bir biçimde geçip gidiyorlar.
Hayat üzerine çok büyük planlar yapabileceğimiz kadar bizim kontrolümüzde olan bir şey değil. Belki de yapabileceğimiz tek şey insan gibi yaşamaya çalışmak olmalı.
Mutlu olmanın bir yolunu bulmalı.
Kırmadan, dökmeden hoş bir seda gibi geçip gitmeliyiz.
Sevgi ve Saygılarımla…
Yazdır
Önceki sayfa
Sayfa başına git
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |