Neyse ki şoför mahalinden oldukça uzaktayım. Bol bol kolanya ile mıntıka temizliğimi hallettim. Tek kişilik koltukta rahatım. Maskemi ihmal etmedim tabi ki. Koridorun diğer tarafında çaprazımda kalan kadın yolcu maskesiz ve sürekli öksürüyor! İyice huylandım. Bu durum benim yolculuk sırasında bir şey yeme içme özgürlüğümü gaspetti alenen. Israrla maske takmıyor, yanındaki kızı sanırım ikisi de çevrelerindeki insanları huzursuz ettiklerinin farkında, gergin ancak pervasız oturuyorlar. Arkamdaki genç de her öksürük nöbeti sonrası basıyor kolanyayı. Mazallah biri kibrit çoksa patlayacak durumdayız. Ortamın alkol oranı %80; içmiyor kokluyoruz; bir mezemiz eksik. Zaten pek sevmiyorum toplu taşımayı; böylesi durumlarda üzerime üzerime geliyor. Evet kabul ediyorum en medeni ulaşım aracı, üstelik ekonomik ve çevreci, ancak biz toplum olarak ne kadar medeniyiz ve toplumsal sosyal sorumluluk sahibiyiz. Asıl soru bu. Her yolculuğum bir gerilim hikayesi, trajikomik anlar silsilesi olsa da güzel şey seyahat etmek. Bir seyyah gibi keşfetmek yeni yerleri ya da hasret gidermek eski mekanlarla. Yıllar sonra benim için çok özel olan bir yere gidiyorum. Gençlik yıllarım, kadim dostlarım ve bu günümün ilk filizlerinin yeşerdiği şehre. Uşak sınırlarına yaklaştıkça burnumun direğinin sızladığını hissediyorum. Yirmili yaşlarının sonlarında Melek beni karşılayacakmış gibi. Kırk metrelik yolun başında ona fısıldayacakmış gibiyim; zor günlerin de olacak ama sen aynen devam et hepsi geçecek. Bu gün gençliğimle buluşmaya gidiyorum ona gelecekten haberler vermeye ve eski dostlarla yarenlik edip mutlu anlarına eşlik etmeye. Her yolculuk ayrı bir heyecan, her hedef farklı bir umut. Tıpkı hayat gibi.