Cephesi Doğu’ya bakan evleri severim. Sabahın ilk ışıkları, günün ilk sıcaklığı süzülür bir müjde gibi odalara, salona. İçimi saran bir huzur duygusu ile başlarım yeni güne. Çevresinde ağaçlar olan evleri severim. Kuş sesleri günaydın der olanca coşkusuyla; sokaklarda telaşlar başlamamıştır henüz sonra hafiften insan sesleri, araçlar eşlik eder melodiye. Baharda uyanması doğanın, griden yeşile dönen manzara ve illaki mis kokusu iğdenin akasyanın. Penceremden içeri süzülen hayat. Işığı, sesi ve kokusu. Onca yaşam emaresi içinde sessiz sakin var oluş hali. Kahvenin kokusunu, kedinin hırıltısını bir evin yuva oluşunu severim. Güne huzurla başlamayı hayatın her anından damla damla, yudum yudum tat almayı.
Mesela yorgun dönmeyi eve ayakkabılarımı çıkarıp o ilk rahatlamayı, tabanlarımın zemine değmesini, ılık suyla tazelenmeyi, çorbanın ilk kaşığında, ekmeğin köşesini kırdığımda, tencerenin dibini sıyırdığımda damağımdaki lezzeti mesela, severim işte bir bardak suda yudum yudum can bulmayı. Soğukta sıcağı, sıcakta serini severim ve tabi ki içten gelen bir merhabayı, sımsıcak dost bakışları ve candan kucaklamayı sevdiklerimi. Yeni doğanın süt kokusu, yaşlı çınarın gölgesi, kitabın hışırtısı ve daha birçok küçük şey. Ne kadar az ve ne kadar çok şeyler. Siz de günün telaşından, hayatın hengamesinden şöyle bir çıkıp birkaç dakika bir düşünün bakalım neleri seversiniz ve nerelerde bulursunuz huzuru. Hayatın bize sunduğu küçük küçük armağanlar ne çok şey var aslında şükredeceğimiz az sandığımız çoklar. Yeter ki görmesini ve sevgiyle kabul etmesini bilelim. Gerçek mutluluk bu değil mi?