Mekanlar ve İnsanlar köşemizde bu hafta Şark Halı´yı ziyaret ettik. Babadan oğula halıcılık mesleğini sürdüren Mehmet-Arif Gezer´le sohbetimizde halıcılığın özellikle de el dokuma halıcılığının dünden bugüne geldiği yeri konuştuk.
S.D.B: Öncelikle kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
Mehmet Gezer: Her şeyden önce Gezer soyadı ile ilgili yaşanmış bir hikayem var, ilk olarak onu söyleyeyim istersen. Bundan 50-55 sene önce Gaziantep´e gittim. Gaziantep´te adamın ufacık bir dükkanı var. Selamünaleyküm aleykümselam diyerek içerek girdim. Ben o zaman seyyar geziyorum. Antep´te alıyor Adana´da satıyorum. Kilim, halı malı yok o zaman. Dikkatimi çekti senin soyadın Gezer, benim de Gezer dedim. Mekanın adı Gezer terlik bu arada. Küçücük bir dükkan. Adam Antepli. Bir terlik alayım dedim kaç para diye sordum. Boş ver ya para istemez dedi. Ya bir sefte parası atayım desem de istemez dedi. 4-5 sene kaldım Adana´da ondan sonra İzmir´e geldik. Yine seyyar çalışmaya devam, sonra Menemen´e geldik. Baktık ki o zaman zarfında Gezer Terlik fabrika açmış. Böyle bir hikayesi var yani hiç unutmam. Gelecek olursak sizin sorunuza, 1950 yılında Sivas´ın Divriği kazasına bağlı Yeşilyol köyünde doğdum. Esas doğum yılım 45 aslında, ama babam 1950 yazdırmış nüfusa. 8 kardeştik, biri rahmetlik oldu, şimdi 7 kardeşiz. Ben 2 numarayım. Babam çiftçiydi, annem babam fukara koyun-keçi bakardı. O zaman bizim köy 60-70 haneydi. Şimdi 3-5 hane var. Bizim zamanımızda köylerde okul yoktu. Askerlik için Menemen´e geldim, acemi birliğim bura yani, okumayı askerde öğrendim. Bölük komutanı gönderdi beni okula. O zaman okuma öğrendim.
S.D.B: Kilim işine nasıl girdiniz?
Mehmet Gezer: Bizim oralarda Sivas´ta 6 ay yaz, 6 ay kış. Kış çetin, 6 ay boşluk var, hiçbir şey yapamazsın Yazın toprak, buğday, hayvanla uğraşırsın. Ama kışın boşsun. O zamanki şartlara göre Antep´e gittik. Ben o zaman 14-15 yaşındaydım. Hep gurbette geçiyordu günüm. Seyyar kilim, halı satardık. Amcamın oğlu bana önderlik ederdi. O beni aldı götürdü. Oğlu Hasan da vardı. Bize Antep´ten kilim alırdı biz de satardık. Sırtımızda gezdirirdik. Önce Karadeniz´e gittik. Rize-Trabzon´a altıncı ayda çay zamanı gittik. O da şöyle oldu. Benim gelinin babası Mustafa abi Kore Gazisi o dedi ki Antep´ten ben kilim alırım, burada devlet demiryollarından göndeririz Erzincan´a, orada kamyon filan denk gelirse atarsınız, gidersiniz Rize´ye. İlk öyle başladık. O zaman 55-60 bin nüfus vardı Rize´de. 68-70´li yıllar gibi. Giresun, Artvin´den bile çay toplamaya gelirdi insanlar. O yıllarda o yörenin halkı çok para harcıyordu. Biz de rahat satış yapıyorduk. 72-73 gibi İzmir´e geldim. Kışın bu aylarda İzmir´e geliyorduk. O zaman İzmir´i ve çevresinde tütün ekilirdi. Basmane´de İstiklal Otelinde kalırdık. Perşembe günü Menemen´e gelir Mahkeme Camii´nin orada kilim sergisi açıyorduk. Makine Antep kilimi satardık. Sonra Uşak çıktı. Kısaca mahsulün hasat zamanına göre ülke genelinde dolaşır, kilim satardık. Köylü para kazanırdı o zaman. Anamur´da muz zamanı, Adana´da pamuk zamanı satış yapardık. Menemen´de ilk dükkanımız Yaslan´ın bitişiğinde idi. Menemen´e geldiğimizde gittik battık dükkan satılık diye yazıyor. Helvacıköylü Naci Ertuğ´un dediler dükkan. 250 bin liraya satın aldık üç ortak. 75 veya 76 gibiydi. 5-6 sene çalıştırdık orayı.
M.B: Ülkenin her yerinde bu işi seyyar olarak yapmışsınız ama Menemen´de yerleşmeye karar vermişsiniz. Ne oldu da Menemen´de yerleşmeye karar verdiniz?
Mehmet Gezer: Keşke o zamanki Menemen olsa. Çok seviyorduk. Çok güzeldi. Benim geldiğim seneler Menemen´de bir evin bir evle kavga yaptığını, birbirinden şikayetçi olduğunu görmedim. Bir sürü yer gezdiğimiz halde Menemen´in sıcaklığını sevdik. Eski Menemen´i çok özlüyorum. O zamanki Menemen´le şimdiki Menemen çok farklı. 40-50 sene önce geldiğim Menemen´i hala özlüyorum, hala özlüyorum.
Oğlu Arif Gezer: O zamanki insanlık bambaşkaydı. Ben o zaman 6-7-8 yaşlarında çocuktum. Hamam Sokakta oturuyorduk. O güzelliği, o insanlığı anlatamam. Perşembe pazarı olurdu o bölgede. Bir ahenk, bir güzellik. Size anlatamam. Çok güzeldi o dönem Menemen. Şimdi insanlar arasında güven, sevgi kalmadı.
S.D.B: Memlekete gidiyor musunuz?
Mehmet Gezer: 40-45 senedir gitmedim. Akrabaların hepsi dışarda. Kimi Bursa´da, kimi İstanbul´da, kimi Aydın´da. Kardeşlerim Anadolu´nun çeşitli yerlerinde. Memlekette kimse yok ki.
M.B: Arif beye dönecek olursak siz bu işe neresinden dahil oldunuz?
Arif Gezer: 1973´te Sivas´ta doğmuşum, 2 aylık Bursa´ya geliyorum. Bursa´dan Menemen´e geldik. O zaman babam Hamam Sokağı´nda ev tutmuş. Tevfik Fikret´te 1. ve 2. sınıfı okudum. Sonra Atatürk Caddesine taşındık ve Şehit Kemal´de ilkokulu bitirdim. Ortaokulu Menemen Lisesi´nde okudum. Liseye devam etmedim. O zamanlar babamızın işi güzeldi. Seyyar geziyordu. Babam o dönem ortaklarından ayrılmış, yine seyyara gidiyordu. Değişik değişik köylere beraber gidiyoruz. O zaman köyler çok güzel, neşeli, canlı, cıvıl cıvıl. Üretim var, insanlık var. Köyden halı alıp getirip Menemen´de satıyorduk veya Bergama köylerinden alıp Bergama´da satıyorduk. Bizle aynı işi yapan esnaflardan müşterilerimiz vardı İzmir´de, Kemeraltı´nda.
S.D.B: Yerleşik düzene geçişiniz ne zaman oldu?
Arif Gezer: 1990 yılıydı. Atatürk Caddesi´nde bundan önce bulunduğumuz yerde dükkan açtık. El dokuma, makine halı karışık satmaya başladık. İlk başlarda bir ara depo gibi kullandık, yine seyyara çıktık. Gümüşsuyu makine halısı sattık. O dönem Koyunlu halıları da çok kaliteli idi. Onlar yünden yapılırdı. O zamanlar naylon karışık değildi. O markaların hiçbiri şimdi kalmadı, kapandı. Bir aralar el dokuma işleri de hızlandı. Köylerde kooperatifler kuruldu. İhracat açılmıştı o zaman. Biz de köylerde halı dokuttuk veya dokuyanlardan alıp satıyorduk. Yurt dışı satışına aracılık ettik birkaç kişiye. Çok zevkli, hareketli bir ticari hayat vardı. O yüzden de okula devam etmedim zaten. 90´lı yıllar hatta 2000´e kadar işler iyiydi. Ne zaman bu ithal mallar geldi Çin ve Hindistan´dan el dokuma halılar. O zaman işler her geçen sene yavaş yavaş azaldı. Dışardan ne zaman yabancı mallar geldi, bizim piyasanın tadı kaçtı. Kullan-ata döndü işler. Halbuki bu iş çok güzel bir iş, yırtılsa da, çürüse de ziyan olmuyor, tamiratı yapılıyor, kesilip heybe, torba, patchwork halı yapılıyor. Kullan-at ürünler bizim geleneksel sanatımızı öldürdü.
M.B: Dükkanınızda gördüğümüz el dokuması halı ve kilimlerin alıcısı kimler?
Arif Gezer: Bizim gibi esnaflar. İstanbul, Bodrum gibi yerlerden toptancı geliyor alıyor, gidiyor. Bir de köylerde ellerindeki el dokuma halı ve kilimleri alıp yerine makine halısı veriyoruz. Köylü vatandaş bakamayacak, güveye yedirecek diye satıyor bize. Perakende isteyen olursa satıyoruz. Satamazsak toptan fiyatına esnafa veriyoruz. İnsanlar evladına, hatta torununa kalsın istiyorsa el dokumasını tercih etmeli.
Mehmet Gezer: Bir de şöyle bir şey var ki, bu Ege Bölgesi´nde Milas´ın köylerinde Milas halısı dokuyan bulamazsın artık maalesef, kız Bergama bitti, Manisa-Yunt dağı bitti. Artık el üretimi sembolik sayıda 3-5 tane kaldı. Eskiden Bergama-Dikili tarafına gidiyor bir günde 40-50 tane köylerden alıyor Bergama´da satıp geliyordum. Bir yılda 2 bin metre Yunt Dağı imalatı halı sattığımı bilirim. Hangi birinden bahsedeyim. Bizim iş kolunda büyük tüccarların hepsi kapadı. Çin menşeili mallar ne zaman piyasaya girdi, bu iş bitti. Avrupa Birliğine (aslında Gümrük Birliği) girmeden önce yurtdışından bir çöp getiremezdin çok büyük cezası vardı.
Arif Gezer: Biz bugün burayı kendi imkanlarımızla, karşılıklı güvene dayanan ilişkilerle devam ettirdiğimiz müşterilerimizle ayakta tutmaya çalışıyoruz. Bazen bir haftada sefte etmediğimiz dönemler bile oluyor. Bu şartlarda büyük oğlum bu işe meraklı değil doğal olarak. Çünkü iş yok, talep yok. Ama biz bu işi çok sevdik ve her şeye rağmen devam ettirmeye gayret gösteriyoruz.
BİZDE KALANLAR
Kapının önündeki el dokuması kilimler daha mekana girmeden ilgimizi çekiverdi. Capcanlı renkleri, ahenk içindeki desenleri ile bir filmin fragmanı gibi içerde daha neler neler var der gibi duruyorlardı kapının önündeki sergide. İlk girişte sağ tarafta el halıları ağır renkleri ve kallavi duruşlarıyla karşı duvarda dizi dizi makine halılarına biz de varız derken yün kokuları ile ortamda ağırlıklarını hissettiriyorlardı. Halı kilim işini, babadan oğula gelen süreçte yaşanan kültürel ve ekonomik değişimlerin etkilerini konuştuk bu hafta. İthal ürünlerin, kullan at kültürünün değerli el sanatlarımızın kaybolmasına nasıl bir ortam hazırladığını da konuştuk. Birbirinden güzel, nesilden nesile yaşayabilecek kadar sağlam halılarımızın, kilimlerimizin artık yok denecek kadar az üretildiğini ve nasıl önemli bir kültürel değerimizi kaybettiğimizi de konuştuk. Bir yandan onlarca güzel kilimler ve halılar bizden bizim kültürümüzden köylerimizden, diğer yandan pastel renleri ile, güncel makine halıları onlar da zamanın ruhundan. Her zevke ve beklentiye cevap verecek farklı seçeneklerin olduğu bu mekandan ayrılırken gönlümüz hep bize ait olandan yanaydı. Arif Gezer beye ve babası Mehmet Gezer beye sağlıkla, bereketle hayırlı kazançlar dileyerek mekandan ayrılırken kültürümüzün önemli bir parçası olan halı kilim sanatımızın yeniden hak ettiği değeri bulmasını diliyoruz.
Eski Foto1: Mehmet Gezer 30-35 yaşlarında
Eski Foto2: 1996 yılına ait bir kare
Eski Foto3: 1997 yılına ait bir kare
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |