S.D.B: Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Alper Uludağ: 1977 Libya doğumluyum. Babamın işinden dolayı Libya´da doğdum. 8 yaşına kadar Libya´daydım. İlkokul 2. sınıfın yarısına kadar orada okudum. Sonra Menemen´e geldik. Babam 1 sene daha yurt dışına gitti. 85 yılında Menemen´e kesin dönüş yaptı.
S.D.B: Babanız aslen nereliydi?
Alper Uludağ: Manisa-Muradiyeli. İş vesilesiyle babam çocukken Menemen´e gelmiş. O dönemde ilk işe Özden Lokantasında bulaşıkçı olarak başlamış. Garson olmuş. 7 yıl burada çalıştıktan sonra askere gidiyor, dönüşünde yine aynı yerde işe başlıyor, daha sonrasında bir dönem de Çakıcı Lokantası´nda çalışıyor. O süreçte yorucu mesaisi nedeniyle konuyu amcama açıyor O dönem amcam Sezai Türkeş Fevzi Akkaya (STFA) firmasında muhasebe müdürü olarak çalışıyormuş. Babam haftanın 7 günü uzun çalışma saatlerinden dert yanarak cumartesi-pazarı olan bir iş yok mu bana koca firmada diye amcama soruyor. Amcam da İskenderun´a gider misin diyor. Bekar olduğundan babam da tamam diyor. Amcam vesile olmuş bir yerde, babamı da aynı firmada makine yağcısı olarak önce İskenderun´a gönderiyorlar. Derken aynı firmanın yurt dışı bölümü açılıyor. Babam koşa koşa gidiyor. Libya´da hızlı yükseliş gösteriyor. Formen olarak geri döndü ki, sanırım Sezai Türkeş bir konuşmasında İyi bir formen yetiştirdik. O da yoğurtçu oldu diye bahsediyor. Her bölümde çalışarak formenliğe kadar yükseliyor. Misal oğlumun ismi Özgün. Dönemin proje müdürüydü STFA´da. Babamı hiç bırakmadı. Oğlum doğunca adını Salim koyalım dediğim de, ben Salim koymak istemiyorum, izin verirsen ben Özgün koymak istiyorum dedi. Babamız baş tacı biz de seve seve kabul ettik.
S.D.B: Kaç sene kalıyor Libya´da?
Alper Uludağ: Aşağı yukarı 15 sene kalıyor. Bizden sonra 1 sene de Tunus´a gidiyor.
S.D.B: Peki babanız genç bir yaşta o tecrübeyle neden işi bırakıp Menemen´e dönüyor?
Alper Uludağ: Aileden uzak yeter artık diyerek 85´te kesin dönüş yapıyor. Bize de ona da gurbet zor oluyordu. 38 yaşındaydı. Bu süreçte bir birikim sahibi olmuştu. Buralarda bir şeyler beceririz diye geliyor. Geldiğinde sabah evde bir kahvaltı yapıyor ve dışarı alışverişe çıkıyor. Kasap İlhan abinin babası ile konuşurken ne yapmayı düşünüyorsun Salim deyince, buralarda esnaflık yaparız diyor babam da, parkın karşısında eski mandıra var boşaldı, devren kiralık olduğu söyleniyor diyor. Geliyor babam şöyle bir bakınıyor buraya. Böyle bir dükkan var ne yapalım hanım burayı kiralayalım mı diye anneme soruyor. Annem de ne yaparız diyor. Tost yapar, çorba çıkarırız diyor babam. Dükkanı kiralıyorlar. Karşıda park kahvesi var. Babam park kahvesinde çay içerken bir taraftan da kafasında proje yerleştirmeye çalışırken biri yanına yanaşıyor ve kolay gelsin diye lafa giriyor, sen tutmuşsun bu dükkanları ne yapacaksın diye soruyor. Babam da siz kimsiniz diyor. Ben orayı ilk kuran yoğurt ustasıyım. Açtım ve tek başına mücadele edemedim. Sağlığım bozuldu ve devretmek zorunda kaldım. Devrettiğim kişi de işi sürdüremedi. İstersen yoğurtçuluk yapabiliriz diyor. Babam da iyi tamam o zaman yoğurtçuluk yapalım diyor ve hikaye burada başlıyor. Uludağ Mandırası olarak 85 yılının 21 Şubat günü açılışımız yapıldı. O günden bugüne hep aynı yerdeyiz. Kiracı olarak girdik. O dönem bu dükkanları kiraladığımız kişi rahmetli İlhami Gürsoy, daha doğrusu kayınpederinin mekanıydı. Şimdi mülkiyeti bize ait.
M.B: Babanızın hikayesi bu peki sizin bu işe giriş hikayenizi öğrenebilir miyiz?
Alper Uludağ: Babam bu işte yalnız olduğu için ben de yardımcı olmak adına 8-9 yaşında dükkana gelmeye başladım. Babam beni o konuda boş bırakmadı. Okuldan çıktıktan sonra sokaklarda uzun saatler top oynamak yoktu, disiplinliydi babam, belli bir saatim vardı, mesela 2 saat oyun saattim varsa, kalanını dükkanda geçirirdim. Gele gide esnaflığı da sevdim. Yaşımdan önce bir şeyler yapmanın mutluluğunu yaşadım. Babam erken sorumluluk vermeyi çok severdi. Güvenirdi.
M.B: Bire bir yaşayan bir insan olarak babanız insani değerleri taşıyan bir adamdı Eminim siz de babanızı gözlemlediğinizde hayat tarzınızda, esnaflığınızda çok etkileri olmuştur?
Alper Uludağ: Mutlaka. Babam dış görüntüde mizaç olarak sert dururdu. Ama inanın o kadar yumuşak bir kalbi vardı ki. Mücadele ile bugünlere geldiği için mücadele edenin de mücadele karşısında duranların da ayrımını çok iyi yapabilirdi.
M.B: Babanızla gençlik yıllarında kuşak çatışması yaşadığınız hiç oldu mu?
Alper Uludağ: Çok korkardık, çok disiplinliydi. Tek çocuk olmanın rahatlığını ben hiç yaşamamışımdır. Şımarma imkanım yoktu. Gülerken bile biz desturla güldük. Ben çocuklarımı büyütürken çocuklarımı kucağıma aldığımda, alma kucağına, her dakika çocuk öpülmez derdi. Baba sen bizi öpmedin bari biz öpelim çocuklarımızı derdim. Ama kendi oğlumla da kızımla da aşırı derecede iyiydi. Dengeyi kurduk. Atamız olduğundan saygımız sonsuzdu. Babamla iş konusunda çok tartışmışızdır. Gün içinde tartışırdık, kızların ara kapıyı kapattığını iyi bilirim. Kapıyı açarlar ki çay içiyoruz. Ya Alper abi biraz önce çok bağrışıyordunuz. Biraz sonra biri çıkıp gidecek dedik. Etle tırnağız, iş ortağıyız, baba oğuluz öyle şey olur mu derdik. Kardeş hasreti çok çektim. Ama babam zaman zaman onu da oldu. Gözlem altına tutarak bana erken sorumluluk vermekle beni yüreklendirdi. Askerden geldiğim döneme kadar babamın himayesinde çalıştım. Liseyi bitirdim 18-19 yaşındayken Kubilay Okulunun karşısında bir dükkan açtı bana. Askere giderken mecburen devrettik çünkü kendimizden duracak kimse yoktu. Askerden gelince 98 yılında şimdiki dükkanda iş paylaşımı yaptık. Hesabı kitabı attı önüme. Bundan sonra hesap vereceksin dedi. İlk zamanlar toptancı geldi mal alayım mı derken zaman içinde baba ben şuradan şu malı aldım demeye başladım. Ufak ufak uyarılarla biz doğru yolu bulduk. Daha sonrasında daha kati sorular sormaya başladım. 2000 yılında ben evlenince babam iki adım daha çekildi. Sadece imalathanede o kaldı. Dükkanda ben kaldım. Hammaddeyi de, mal alımını da, üreticiyi de, toptancıyı da, alacağın ürün için pazarlık yapmayı da, kaliteli ürün seçmeyi de öğrendim. Bazen yavaş hareket ediyorum diye kızardı. Baba sen kimseye hesap vermiyorsun ki, ben sana hesap veriyorum. Ben hep ondan laf yemeyeyim diye gayret gösterdim.
M.B: Kaç kişiyi istihdam ediyorsunuz?
Alper Uludağ: Şu an ben hariç 13 kişiye istihdam sağlıyoruz. Ekibim çok iyi.
M.B: Sektörde fabrikalılaşmaya gidildiğini düşünecek olursak bu rekabet ortamında siz işletmenizin sürdürülebilirliğini nasıl sağlıyorsunuz?
Alper Uludağ: Butik ürün yapma, damak tadına düşkün insanlara hitap etme. Menemen´in zaten yıllar önceye dayanan mevcut bir ismi var. Yoğurdu ile ön plana çıkmıştı. Biraz gerilerde kaldık gibi ama şu an herkes organik, doğal üzerinde, aman ev yoğurdu yapalım düşüncesinde. Çiğ süt satışını devlet bile serbest bırakma derdinde. Çünkü herkes evinde yoğurt yapmaya çalışıyor. Biz de doğala en yakını yapmaya gayret gösteriyoruz. Biz koyun, inek yoğurduyla tamamen ev tipi, katkısız, hijyene dikkat ederek yoğurt yapmaya çalışıyoruz. Çünkü insanlar bilinçli artık. İnsanların seçici davranması bizi de mutlu ediyor. Seri üretim biz de yok. Sıradan değil de farklı olma yolundayız.
S.D.B: Hedefiniz ne dersek?
Alper Uludağ: 1 oğlum, 1 kızım var. Oğlum büyük 15 yaşında. Kızım da 10 yaşında. Oğlum da aynı benim sistemimde çalışıyor. Oğlumun işletme, kızımın gıda mühendisliği okumasını isterim. Mektep de, alay da önemli. Okuyamamanın verdiği eksikliği yaşıyor gibiysek de bize de hayatın verdiği şeyler var. Babamızın çok emeği var bizde. Aynı geleneksel tatla yola devam edeceğiz.
M.B: Hangi durumlarda keşke babam burada olsa diyorsunuz?
Alper Uludağ: Babamı kaybedeli 8 ay oldu. Babam bizi alıştıra alıştıra gitti. Babam 2009 yılında kansere yakalandı. Süreç içinde kademe kademe işleri devretti bana. Bu sebeple bir anda boşluğa düşmedim. Ama unutamadığım anlardan biri de hastalığa yakalandığını öğrendiğim ilk günlerden birinde yıkıldığımı gören bir abimizin teselli sözleri beni kendime getirdi. Ayaklarımın yere basmasını sağladı. Cenabı Allahım´dan ömür diledik. Kaybettiğimizde çok şükür ki 7 seneyi bitirmiştik. Dolu dolu bir insandı. Doyulur mu tabii ki doyulmaz.
BİZDE KALANLAR
Bir baba evladına bir miras bırakır. Bu öyle bir şeydir ki çalınmaz, alınmaz, azalmaz, yok olmaz.
Bunun adı itibardır, insani değerlerdir, sevgidir, mesleki ahlaktır. Alper Bey babadan gelen bu değerlere sahip, onları alıp çoğaltıp evlatlarına aktarmanın yolunda. Butik mandıracılık yapıyoruz diyor. Geleneksel üretim tekniklerini kullanarak evde üretilmiş gibi katkısız, güvenli süt ürünleri üretiyorlar. Peyniriniz, yoğurdunuz, tereyağınız uygun koşullarda saklanmadığında, üretim tarihinden sonraki saklama süresi sonunda bozuluyorsa bu onun gerçek katkısız ürün olduğunu gösterir, uzun ömürlü olan sağlığınız olsun diyor. Ne kadar haklı, içinde katkı maddesi olan ürünün raf ömrü uzun olabilir ancak bizim ömrümüze katkısı sağlık olmayacak o kesin. Mandıranın mis gibi süt, peynir kokan ortamında, pırıl pırıl tertemiz raflarda altmıştan fazla peynir ve zeytin çeşidi yanı sıra birçok kahvaltılık ve atıştırmalıkların olduğu Uludağ Mandıra sağlıklı beslenmek isteyen ve geleneksel lezzetlerin peşinde olan tüketicinin uğrak yeri. Salim Babanın ruhu şad olsun emek verdi bir iş kurdu, işin başına geçecek evlat yetiştirdi, arkasında sevgiyle anan dostlar bıraktı diyerek mekandan ayrılırken Alper Beye, 13 iş arkadaşı ve ailesiyle sağlıklı, bereketli günler diliyoruz.
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |