İzmir´in turistik İlçesi Foça birkaç yıldır Suriye dramının yansımalarını da yaşıyor. Pek çok kentimizden farklı olarak onları şehir merkezinde dolaşırken, ya da dilenirken görmek pek mümkün değil. İlçeye bağlı Bağarası, Yenibağarası, Gerenköy onların başlarını sokacak yer bulabildikleri yerleşim yerleri.
Başlangıçta 11 aileydiler. Sayıları da 40 civarındaydı. İki yılda sayı 120 aileye, çoğunluğu çocuk 600 dolayında kişiye ulaştı.
Bazıları bu yerleri daha öncelerden mevsimlik işçi olarak gelen Türkiye´deki akrabalarından öğrenmişler. Gerek ikliminin güzelliği, gerek insanının özelliği, onların insana insanca bakan güzelliklerini keşfetmişler. Büyük tarım arazisi sahiplerinin onlara tahsis ettiği eski, yıkık, viran evlerde, ahırlarda, bol çocuklu kalabalık aileler halinde yarınları yakalamaya çalışıyorlar. Yazın 40 dereceleri bulan sıcaklarda, kışın bu yıl olduğu gibi eksi 5 -10 derece soğuklarda naylonlarla izole etmeye çalıştıkları delik deşik çatılı evlerde, bazıları çadırlarda barınmaya çalışıyorlar. İçlerinde az sayıda bulunan gençler bir yandan bazı kesimlerin ?ne işleri var burada niye ülkeleri için savaşmıyorlar, bizim gençlerimiz onların ülkelerinde ölüyor, onlar burada yaşıyor, bunların hepsi potansiyel terörist ? baskısı altında sokağa kahveye çıkmaya çekiniyorlar. Bir taraftan da acaba inşaatlarda bize de bir iş çıkar mı, bir parça ekmek düşer mi ikilemiyle kıvranarak aranıyorlar.
Barındıkları odacıklarda 7 kişi kalanlar lüks yaşıyor sayılıyor. Sayı artarak tek odada 14´e kadar çıkıyor. Aralarında yaşlı, orta yaşlı, genç, karı koca, yakın uzak akraba, ama özellikle çoğunlukla çocuklar var. Yemeklerini ya evin önlerinde yaptıkları derme çatma ocaklarda, ya kendilerine hediye edilen piknik tüpü veya soba üzerinde yapıyorlar. Yakacakları zeytin toplarken kırılmış, ya da budanırken ayrılmış zeytin dalları. Geldiyse yardımlardan bir kaç torba kömür. Bahçeye yaptıkları derme çatma fırında onlarca kişiye yetecek ekmek yapmaya uğraşıyorlar. 40- 50 kişi ortak ve bahçedeki alaturka tek tuvaleti kullanıyor. Tavanın bir yanı ve bir duvarı açık. Naylonlar burada da kurtarıcı olmaya çalışıyor. İçme suyunu ortak tankerden alıyorlar. Banyo için bazı odalarda bir köşeyi battaniye ya da bezlerle çevirmişler. Çeşme yok. Dökme suyla haftada bir yıkanmaya gayret ediyorlar.
Yiyecek ihtiyaçlarını yazın tarlalarda bizimkilerin yarı ya da üçte bir ücretine çalışırken edindiklerinden kaldıysa paralarıyla kendileri, yoksa hayırseverlerin, bu konuda çabalarını hiç aralıksız sürdüren bazı öğretmenlerin, Kızılay Foça Şubesi Başkanı Muharrem Yeşilkaya ve hepsi canı gönülden çalışan kadın kolları üyelerinin çabalarıyla gidermeye uğraşıyorlar. Tercümanlıklarını Suriye´den, Kobani´den veya Güneydoğu´dan gelmiş oralardaki işleri gereği ya da yaşadıkları çevrenin etnik kökenleri nedeniyle Türkçe Kürtçe Arapça öğrenmiş birkaç kişi yapıyor.
Yine gönüllülerin çabalarıyla okul çağındaki çocukların, tabii özellikle evlerde saklanmaya çalışılan kız çocuklarının, başta Gerenköy olmak üzere yakın yerlerdeki ilkokullara zorlayarak ta olsa getirilerek, eğitim almaları, öğrenim görmeleri, çevreye Türk insanına, Türk çocuklarına, öğretmenlerine, sosyal hayata, yeni ve belki de sürekli olacak yaşam yerlerine alıştırılmaları amaçlanıyor.
Kendi çocuklarımıza üşümesin diyerek çift çorap giydirdiğimiz, su geçirmez botlarla sokağa çıkardığımız günlerde çamur içindeki bahçelerde çıplak ayak, naylon terliklerle dolanan saçı başı kirli, dağınık, güzel ve iri gözlü çocuklar, yine de gülümsemeyi elden bırakmıyorlar. Kendilerine ayrılan sınıfta önce Türkçe öğretilmesi, sonra biraz Matematik, çokça hayat bilgisi ve toplumsal uyum konusunda bir şeyler hedefleniyor. Okula gelenlerin kılık kıyafetlerinin diğer çocuklarla çok aykırılık göstermemesi için hayırseverlerden onlar için ekstra katkı isteniyor. Öğlen yemek verilerek hem doyurulmaları, hem yemek yeme kültürü edinmeleri arzulanıyor. Yemek öncesinde ve sonrasında hijyen ve temizliğe dikkat etmeleri uygulamalarla gösteriliyor. Ama onlar okul sonrası viranelerine, barakalarına dönüyor, masadaki tabağı çatalı, kaşığı, bardağı, peçeteyi hafızalarında bir yere kaydedip gerçekle yüzleşiyorlar.
Kadınlar iplere kurusun diye değil, yağmurda yıkansın diye astıkları çamaşırları, hiçbirinde yatak olmayan odaları, üstü başı perişan çocukları göstererek, çaresizliğin canlarına tak ettiği şartlarda gururu bir kenara bırakarak bir şeyler, mesela döşek(yatak), battaniye, ayakkabı, giysi, yiyecek, velhasıl bir insanın yaşaması için ne gerekiyorsa istiyorlar.
Onlara yardım yapanlara kızanlar da var. Oralara yerleşmelerini, yerleştirilmelerini istemeyenler de. ?Bu çocuklar büyüyecek. Eğitim yok. Toplumsal uyum yok. Gelirleri yok. Hırsız olacaklar, yol kesecekler, saldıracaklar, zarar verecekler, bizim de yaşam kalitemizi, huzurumuzu bozacaklar? ?Yardım etmeyin, defolup gitsinler? diyenler az değil. ?Bizim yardıma muhtaç kendi insanlarımız var onlara gidin? diye köpürenler de, onları bu hale düşürenlere lanet okuyanlar da, buraya getirip yerleştirenlere sayıp dökenler de. Aslında çaresizliği ortaya farklı biçimde koyuyorlar.
İşte böyle bir ortamda nefes almayı hayat sayan, geleceği, uzak günleri değil yarına çıkmayı düşleyen bir gerçek var.
Bir tarafta kaynağı oralarda olup; askerimizi, polisimizi, canımızı, evlatlarımızı, vatandaşlarımızı tehdit eden, kurban eden, her gün yüreğimizi yerinden bin kere kopartan terör belası. Bir tarafta günahsız çocukların savaştan, bombalardan kaçırılarak sığındıkları ülkemiz. Bir yanda insan yanımız, diğer yanda korkutan ve onları istemeyen aklımız.
Foça´da bir Suriye var.
O Suriye böyle bir şey işte.
Seyfi GÜL
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |